http://ustalider.tr.gg/rekmobi_23424215027.html

ANA SAYFA
DOST SİTELER
BANNERLERİM
İLETİŞİM
ZİYARETÇİ DEFTERİ
Site Map
REKLAM ALANI
WEB DESTEK
İNTERNETTE GÜVENLİK
HİT ARTIRMAK İÇİN
PAGERANK NEDİR
HTML NEDİR
JavaScript Nedir
HTML KODLARI
RESİM UPLOAD
KUTU İÇİNE ALMA
ORTALAMA KODU
ORTA ALANI GENİŞLETME KODU
PC TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
MSN NİCK OLUŞTUR
TASARIM BÖLÜMÜ
ICE BLUE TASARIMLAR
ICE BLUE BAŞLIK RESİMLERİ
ICE BLUE BUTONLARI
CSS TASARIMLAR
BANNER YAPMA
BUTON YAPMA
3D İFADELERİ
EĞLENCE BÖLÜMÜ
KAMERALI CHAT
OYUNLAR
ANİMASYONLAR
VİDEOLAR
SÜPER LİG
FIKRALAR
BİLİYORMUSUNUZ?
SOĞUK ESPİRİLER
YAZI BÖLÜMÜ
ŞİİRLER
ANLAMLI YAZILAR
GÜZEL SÖZLER
HİKAYELER
RENKLERİN ANLAMLARI
ÇİÇEKLERİN ANLAMLARI
AŞK BÖLÜMÜ
AŞK NEDİR
AŞK RESİMLERİ
AŞK ÖLÇER
MSN AŞK NİCKLERİ
GERÇEK AŞK BUDUR
İSLAM BÖLÜMÜ
İSLAM TARİHİ
İSLAMİ RESİMLER
İSLAMİ SÖZLER
İSLAMİ AVATARLAR
NAMAZ NEDİR
PEYGAMBERLERİN HAYATI
KURAN-I KERİM DİNLE
ATATÜRK BÖLÜMÜ
ATATÜRKÜN HAYATI
ATATÜRK İLKELERİ
KATILDIĞI SAVAŞLAR
ATATÜRKÜN VİDEOLARI
ATATÜRKÜN VEFATI
GENEL BÖLÜM
OSMANLI PADİŞAHLARI
GÜNLÜK DİZİ AKIŞI
İLLER ARASI MESAFE
İL İL TÜRKİYE TANITIMI
FELSEFE
RÜYA TABİRLERİ
TV DE BUGÜN
İSTANBULU CANLI İZLE
SATRANÇ
6 YIL SONRA MSNDE
16 yaş aşkı unutulmaz derler gerçektende öyle...birini 5 yıl sevdim çok fırsatım olmasına rağmen kimseyle birlikte olamadım sevgimden, bir yıl beraberdik ama ben beş yılımı feda ettim ona o bana beraberkende ayrıykende hiç bir zaman sevgi besleyemedi sonralarda biz ayrıldıktan sonra çok ciddi bi ilşkisi oldu olmasa kaç yazarki kızlarla her an görebiliodum onu çünkü çok gözde biriydi ama biri için sevdiğinin evlilik planı yapması sanırım çok daha ağır bişey o kazandı gitti üniversiteyi sonraki yılda ben gittim olanaksızlığı başardım ve unuttum yıllar sonra onun en yakın arkadaşıyla ablam nişanlandı ve biz bir araya geldik nişanda...ve benm bir ilşkim vardı o sırada nişandan sonra kulağıma gelen duyumlardan anlaşılan beşyıl beklenen gecikmiş bir sevgi zamansız gelen bir sevgi vardı ortada...ilşkisi bitmişti ve benim ona olan sevgimi başkasından göremeyeceğini anlamış üstelikte kendisindede duygusallık başlamışş...ama geçti artık çok geçççç işin şu kısmı daha ağır şimdi bir başkası için acı çekiorum beş yıl sonra onunda sevgisine karşılık vermemek için madem bayanı üzen erkek erkeği üzende bayansa biz demekki sadece kısır bi döngüden çıkamıoruz beş yılları aşamıoruz


Atatürkün çocukluğu -2
Mustafa’nın kız kardeşi Makbule rahatsızlandığı için çiftlikte kalmıştı. Bugün Mustafa tek başına bakla tarlasında bekçilik yapacaktı. Şu karga kovalama işinin pek bir zorluğu kalmamıştı. Bakla tarlasına gelmeye başladığı ilk günlerde kargalar Mustafa’nın ne derece zorlu bir rakip olduğunu anlamışlar ve onun uyguladığı yöntemi müthiş bir mücadele örneği göstermelerine karşın boşa çıkaramamışlar, çekilip gitmişlerdi. Mustafa sabah erkenden bakla tarlasına gelince tarlanın tam ortasında bulunan kulübenin önüne bir sandalye çıkarıp oturdu. Aradan yarım saat geçmeden canı sıkılmaya başladı. Böyle boş oturmak O’na göre değildi. O, bir şeylerle meşgul olsun, bir işe yarasın, faydalı olsun isterdi. Dayısının bakla tarlasında bekçilik yapmakla bir işe yarıyordu, faydalı oluyordu, fakat bunlar yeterli miydi? Hayır, yeterli değildi. Ne yapabilirdi? Kulübede birkaç tane ders kitabı vardı. Kitap en iyi arkadaştı. Okurdun, öğrenirdin, fikirlerin gelişirdi. Mustafa bir kitap alıp okumaya başladı. Böylesi çok daha iyiydi, hem artık canı da sıkılmıyordu.

Aradan iki saat geçmişti. Mustafa ilerdeki tarlaların arasındaki patika yoldan yaşlı bir adamın geldiğini gördü. Yaşlı adamın yanında bir kuzu vardı. Onun gelip tarlanın kenarındaki bir ağacın altına oturmasını fırsat bilen Mustafa yerinden kalktı, kitabı kulübeye bıraktı ve yaşlı adamın yanına gitti. Mustafa söze şöyle bir giriş yaptı: “ Merhaba dede, nereye böyle? “

Yaşlı adam:

“ Yolcuyum ben evlat, kasabaya oğlumun yanına gidiyorum. Bu kuzuyu toruna hediye olarak götürüyorum. Geçen ay köye gelmişlerdi, bir hafta kaldılar. Torun kuzu diye tutturmuştu. Ben de, şimdi çok küçükler, biraz büyüsünler bir tane sana getiririm dediydim. Alsın kuzuyu besleyip büyütsün. Dünyada en önemli şey sevgidir. Sevgisiz kalmış bir insan kuru bir ağaca benzer. Zamanında onun kalbine sevgi tohumu ekilmemiştir, sevmek öğretilmemiştir. Bir bilinmezlik içinde bocalar durur. Yüzyıllardır süregelen anlamsız kargaşayı sevgi yoksunu insanlar çıkardılar. Toplumları birbirine düşman ettiler. Sonuçta bunun acısını insanlık çekti. İnsanlara sevgiyle yaklaşmalı, onların kalplerine sevgi tohumu ekmeliyiz. Sevmek çok güzel bir duygudur ve insanı hayata bağlar. Sevelim, sevilelim, hayatın tadına varalım. “

Yaşlı adam konuşurken Mustafa oturmuş ve anlattıklarını ilgiyle dinlemişti. Şimdi söz hakkı Mustafa’nındı:

“ Dede, bazı insanlar nedense vatanlarını sevmiyorlar. Ben vatanımı çok seviyorum ve bu vatanın evladı olduğum için gurur duyuyorum. Şimdi vatanlarını sevmeyenler vatanını sevmeyi nasıl öğrenecek ve ben vatan sevgimi nasıl geliştirebilirim. Tavsiyelerin neler olacak? “

Mustafa’ nın coşku dolu konuşması yaşlı adamı şaşırtmıştı. On yaşlarındaki bir çocuğun bu derece bilgili ve kültürlü olması, düşüncesini korkusuzca söyleyebilmesi, öğrendiklerini yeterli bulmaması, yeni bir şeyler daha öğrenmek için soru sorması akıl alır gibi değildi. Hani bu yaşlardaki kaç çocuğun aklına gelirdi vatan sevgisi?

Yaşlı adam düşüncelerinden sıyrılınca, gülümseyerek: “ Evlat, adını demedin bana, neydi adın? “ deyince Mustafa: “ Dede, benim adım Mustafa “ dedi. Bunun üzerine yaşlı adam: “ Sana tavsiyem Büyük Vatan Şairi Namık Kemal olacak. Namık Kemal, türlü engellemelere karşın vatanını çok sevdiğini haykırmaktan çekinmedi. Bu uğurda çok acı çekti, fakat hiçbir acı O’nu vatanına hizmetten alıkoyamadı. “

Mustafa:

“ Bundan sonra Namık Kemal’in şiirlerini daha bir önem vererek okuyacağıma söz veriyorum. Dede, mutluluk nedir sence? Ben mutlu olmak insandan insana değişebilir diyorum “ dedi. Yaşlı adamın mutluluk hakkında söyledikleri şunlar oldu:

“ Mutluluk yaşamsal bir gerçektir yani yaşamda mutluluk vardır ve her insanın mutluluğu ayrıdır. Hakkın olan mutluluğu başkalarının mutluluğuna gölge düşürmeden istemek sana kalmıştır. Mutlu olmak için büyük şeyler istemek gerekmez. İnsan isterse bir kelebeğin uçuşunu görüp mutlu olabilir. Herneyse Mustafa yavaş yavaş kalkayım. Hava kararmadan kasabaya varmalıyım. Anlattıklarımın sana bir parça faydası olduysa ne mutlu bana. İyi günler dilerim. “

Mustafa:

“ Ne demek dede, hem de çok faydası oldu. Ben de sana iyi günler dilerim. Yolun açık olsun “ dedi. Mustafa yaşlı adam gittikten sonra kulübeye döndü ve sandalyesine oturarak konuşulanları düşünmeye başladı. 


eli kulağında
Gerçekleşmesi pek yakın olan işler hakkında “(Henüz olmadı ama) eli kulağında” deriz. Bu deyimin kaynağı Asr-ı Saadet’te Bilal-i Habeşi’ye kadar uzanır. İslamiyet yayılmaya başlayıp da müslümanların sayısı artınca, namaz için onları biraraya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için Habşistanlı eski köle Hz. Bilal, bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medine’de nmüşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilal-i Habeşi ile alay etmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilal, ellerini kulaklarına tıkayarak ezan okumaya başladı biilahare müezzinler ellerini kulaklarına tıkamyı bir tür Bilal-i Habeşi sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular.


mısır mucizesi
Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü’nden geçmesi gerekiyordu. Kum fırtınalarının etrafı kasıp kavurduğu, gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünyada hiç bir ordu geçememişti. Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü.
Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor, namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken Yavuz Sultan Selim’in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü. Herkes şaşırmıştı ama, kimse sebebini soramıyordu. Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi.
Padişah O’na şunları söylemişti:
“İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl
at üstünde olabiliriz Hasan Can?” 


ateş pahası

Kanuni Sultan Süleyman, adamlarıyla birlikte avlanmaya çıkmıştı. Bir ceylanın peşinden koşarlarken zamanın nasıl geçtiğinin ayırdına varamadılar.

“Biz nerelere geldik böyle?” diyerek çevrelerine bakındıklarında hava kararmaya yüz tutmuştu.

Gök kararmakla kalmamış, şiddetli bir rüzgar ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmıştı. Hünkar ve adamları, bu dağ başında bulabildikleri bir kulübeye kendilerini zor attılar.

Sığındıkları kulübede, geçimini odunculuk yaparak sağlayan yoksul bir köylü yaşıyordu. Adamcağız bu Tanrı konuklarını içeri aldı, onlara elinden geldiğince yardımcı olmaya başladı.

Padişah kendini özellikle tanıtmak istememişti; ama yoksul oduncu onun kim olduğunu anlamakta gecikmedi. O nedenle ocağa büyük büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıttı.Bir de sıcacık çorba ikram etti.

Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlardı. Geceyi orada rahatça geçirdiler. Hatta padişah bir ara çevresindekilere, “Doğrusu şu ateş bin altın eder” diye de söylendi.

Ertesi gün yola çıkmadan önce padişah oduncuya önce memnuniyetini bildirdi:

“Efendi! Bizi ihya ettin. Harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik” dedi ve sordu:

“Söyle bakalım borcumuz ne kadar?”

Oduncu, kırk yılda bir eline geçen bu olanağı değerlendi ve parayı biraz yüksek söyledi:

“Bin bir altın yeter, beyzadem” dedi.
"Çok fazla istemedin mi?"diye soran padişaha.
"Yemek ve yatak bedeli bir altın,ateşin bin altın ettiğini de zaten siz söylediniz."dedi.

Padişah adamın kıvrak zekası karşısında gülümsedi ve bin altını ödedi.

ATEŞ PAHASI sözü buradan gelir.

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol